İki denizin birbirine karışmadığı yerdeyim. Cebel-i Tarık’ta. Sessizce Kaptan Cousteau’ yu izliyorum. Keşfinin büyük etkisini düşünüyor. Hayır, kaptan hayır, sadece burada değil karışmayan… İstanbul boğazı, sonra okyanusları birbirinden ayıran, diğer boğazlar… Neden şaşırdın kaptan? Dünyada karışmayan daha nice şeyler var. Zulmet denizi asla karışmaz rahmet denizine. Işık ve karanlık, iyi ve kötü, acıyla tatlı, hep ayrı durmaz mı?
İki denizin birbirine karışmadığı yerdeyim. Yuşa tepesinden canlanan balığı seyre koyuldum. İşte, asla karışmayan iki deniz daha, Ölüm ve hayat… Hep iç içe görünen ama derinlerde farklılaşan.
İki peygamberin buluşmasına bakıyorum. Kavuşuyorlar fakat karışmıyorlar birbirlerine.
İki denizin karıştığı yerler de var kaptan. Gazali’de mecz oluyor tasavvuf ve kelam, felsefe ve din.
Konya’da karışıyor iki deniz. Ne işi var denizlerin Konya’da, deme. Biri Şems, biri Mevlana hangisi daha derin diye sorma, ikisi bir umman ediyor.
Sahildeyim. Herhangi bir yerde… Karanlık çökmek üzere şeytanın otağını kurmasını, avanesini sorguya çekmesini görür gibiyim.
İki denizin karışmadığı yerdeyim. Kehf suresinde. Kaldığım yere bir işaret koyup kapatıyorum Mushaf’ı.
Mevlana’yı dinliyorum. “İlim bir deryadır” diyor. Boğuluyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder