5 Haziran 2010 Cumartesi

“Bütün dünya buna inansa…”

Yazıma başlık yaptığım konuyu, çok bilinen bir şarkıdan seçtim. Sevilen ve dillerde dolaşan sözleri var. Şarkının sözleri şöyle bitiyor.
“İnsanlar el ele tutuşsa birlik olsa uzansak sonsuza.”

Okulumuz tarafından düzenlenen Mevlana ve hoşgörü gecesinde, müzik korosu sahnede bu şarkıyı seyircilerin de katılımıyla coşkulu bir şekilde seslendiriyordu. İzlerken düşüncelere daldım. İnsanlar neye inansa? Hayat nasıl bayram olur? Bu parçanın Mevlana ile bir ilişkisi var mı? Gönüllüler hareketi açısından nasıl bir değeri olabilir? İster istemez dimağıma düşen bu sorulara kendimce cevaplar vermeye çalıştım.
“Soğuk Savaş sonrasına tekabül eden ve Samuel Huntington tarafından işlenen Medeniyetler Çatışması,1990'lı yıllardan itibaren uluslararası ittifak ya da ihtilaflarda belirleyici olan unsurun politik ya da ekonomik ideolojiler değil, medeniyetler olmaya başladığını ve 21. yüzyılda da bu trendin devam edeceğini ifade eden bir tezdir.”(1) Bu teze karşılık gelebilecek ve daha çok gerçekleşmesi istenilir durumda olan bir görüşte Medeniyetler İttifakıdır. “İlk olarak BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın çabaları ile başlayan, Türkiye ve İspanyanın ortaklaşa yürüttüğü bu girişim, daha önce Vatikan tarafından dinler arası diyalog şeklinde başlamış, Sayın Fethullah Gülen'in Fener Patriği, Türkiye Musevileri Hahambaşı, Ermeni Patriğini, daha sonrada Vatikan'da Papa 6. Paul'ü ziyaretiyle”(2) meşhur olmuş ve bu günkü seviyesine, belki de o ilk adımla, uzatılan o dostluk eliyle ulaşmıştır. Ne var ki o zamanlarda bu el sıkışma, çokları tarafından anlaşılamamış ve eleştiri oklarına maruz bırakılmıştı. Oysaki Hudeybiye antlaşmasına nasıl da benziyordu. Kavgasız gürültüsüz on yıl… Taraflar birbirini tanıyacak kalpler İslam’a ısınacak. İşte bu yüzdendir ki, Feth suresinin başında “Biz sana apaçık bir feth verdik” ayeti nazil olmuştu. “Bugün dinler arası (medeniyetler arası) diyalog arayışları, Batı'nın, İslam'ı dışlamadığını, "yeni düşman" olarak görmediğini, dolayısıyla kalıcı bir barışın mümkün olabileceğini göstermiştir. Başlangıçta eleştirilen diyalog iftarları, daha sonra resmî makamlarca sahiplenilmiş ve bu iftarlar bugün Amerika'dan Avrupa'ya, Avustralya'dan Afrika'ya dünyanın dört bir yanında barış köprüleri inşa eden buluşmalar olarak giderek yaygın hale gelmiştir.” (2)

İşte burada,
“Bütün dünya buna inansa bir inansa/Hayat bayram olsa/İnsanlar el ele tutuşsa birlik olsa/Uzansak sonsuza”

Sözleri beynimde yankılanıp duruyor, “Gönüllüler hareketi açısından nasıl bir değeri olabilir?” sorusu cevabını buluyordu. Bütün dünya birlikte yaşamanın mümkün olduğuna inansa “Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız Âdem ise topraktandır” (veda hutbesi) Hadisi Şerifinin keyfiyetince el ele tutuşup birlik olsa işte o zaman hayat bayram olur.
Hoşgörü deyince ilk akla gelen kişi olan Allah dostu Mevlana Celaleddin Rumi (k.s) “O, yetmiş iki milleti hoş görürken İslam ümmeti arasındaki yetmiş üç mezhebi de İslam potasında eritmek istiyordu. Anlatılagelen bir menkıbede Bazıları, onun bu düşüncesini fitne çıkartabilmek için fırsat olarak görürler. Bir molla büyük bir kalabalığın huzurunda ona karşı. "Sen, yetmiş üç mezheple beraberim, diyormuşsun, doğru mu?"diye sorar. Mevlana hazretleri de evet deyince başlar küfür ve hakaret etmeye. Mevlana hazretleri gülerek cevap verir: "Bunca söylediklerine rağmen seninle de beraberim." Böylece fitne kıvılcımı, ateşlenmeden söner. Sevgi ve hoşgörü galip gelir. Gönül adamı olmak, gönül fethetmek çetindi, zordu. Mevlana, nefsini yenip dünyaya böylesine sevgiyle bakabilmişti. Mevlana'nın bu dünyadan götürülecek tek şeyin gönül oluşunu vurgulayışı, çok manidardır. Oğlu Sultan Veled naklediyor:
“Ey zengin, sen Allah'ın huzuruna yüz çuval altın götürsen Cenab-ı Hak buyururur ki; 'Ey getirdiği yükler altında iki büklüm olan kişi, bana gönül getir, gönül… Eğer gönül senden razıysa ben de senden razıyım. Ama gönül senden yüz çevirmişse ben de senden yüz çeviririm. Ben, sana bakmam, gönüle bakarım. Ey can, armağan olarak bana güzel gönül getir." (3)

Bu kısımda;
“Şu dünyadaki en zengin kişi/Gönül fethedendir/Şu dünyadaki en üstün kişi/İnsanı sevendir”

Sözleriyle “Bu parçanın Mevlana ile bir ilişkisi var mı?” sorusu problem olmaktan çıkıyordu. Mevlana hazretleri kendisine ithaf edilen bir sözde “Ne ne olursan ol gene gel” diyordu bugün kendi büyüklükleri mahfuz, kıyas kabul etmez olarak söylüyorum gönüllüler hareketinin manevi önderinin “Ne olursa olsun, biz ayağına gidelim” dediğini işitmiştim. Her ne kadar bu sözün şahidi olamasam da bu söz O’na yakışır diye kabul etmiştim. Bunu da belirtmeden geçemedim.

Diğer bir dörtlük ise şöyledir:
“Şu dünyadaki en olgun kişi/Acıya gülendir/Şu dünyadaki en soylu kişi/İnsafa gelendir.”

Bu dizelerde Hallac-ı Mansur (k.s) ve onun şahsında yanlış anlaşılma, çekememezlik gibi sebeplerle mahkûm olan, idam edilen ve bu hadiseler karşısında sarsılmayan, bedduada bulunmayan hak dostları gözlerimin önüne gelir. Bu soylu ve insaflı kişiler kendilerine yapılan haksızlıklar karşısında Hallac-ı Mansur’un (k.s) “Allah’ım bana bunları reva görenleri affetmedikçe ruhumu teslim etmek istemiyorum” duası tarzında davranmışlar, insaf ve olgunluk zirvelerini kaptırmamışlar. Bediüzzaman hazretlerine “…beni işkenceyle tâzib edenler Risale-i Nur ile imanlarını kurtarsalar, şahit olunuz ki, ben onları helâl ediyorum.”(4) dedirten, bu hareketin büyüğüne, kendisine hakaret edenler ve bu gibiler hakkında; “…ben onlar için lanette bulunmam. Allah'ın laneti üzerlerine olsun demem. Onlar şeytan-ı racim gibi cehenneme yuvarlansınlar demem, hakkımı helal etmiyorum demem, Allah'a ait haklara da karışamam…”(5) dedirten soyluluk insaf ve olgunluk vasıflarıdır. Bu dersi Taif’te dağlar meleğinin teklifi karşısında “Hayır Allah’ım eğer onların neslinden bir tek kişi iman edecekse, helak olmalarını istemiyorum) diyen Rahmet Peygamberinden (aleyhisselam) almış görünüyorlar ve bu konuda esas zirvenin sahibi O(aleyhisselam)dur.
Dünyanın madde deyip durduğu bir hengâmede mana deyip taraftar bulmak güç iştir. İnananların bile olmaz gözüyle baktığı yeniden İslam’ın ihya hareketini başlatıp devam ettirmek güç iştir. Koca dünyada bir avuç insanla yalnız kalıp, inandığı davada sebat etmek güç iştir. Bediüzzaman hazretleri bunu başarmıştır. Eza görüp sabretmek, ıslah için dua etmek güç iştir. Anlaşılmamak ve bu halde pes etmeyip, yola devam etmek güç iştir. Dünyanın her tarafında okul açtırmak, buna kitleleri inandırmak güç iştir. Koca bir dünyaya Türkçe öğretmeye kalkışmak, hayalinden uygulamasına güçten de ötedir. Fethullah Gülen Hoca Efendi bunların üstesinden gelebilmiştir; Allahın izni ve inayetiyle. Ana baba ocağını terk etmek, adını sanını duymadığı, dillerini konuşamadığı yerlere gitmek ve gidenlerin dediği gibi, “biz buraya dönmek için gelmedik diyebilmek güç iştir” bu sevdaya gönül verenler, bunu çok rahat gerçekleştirmektedirler. Başta büyüklerimiz ve bu öğretmenler, “Ben kimim? Nerden gelip nereye gidiyorum?” gibi azim soruların cevabını bulmuş, bu dünyadaki varlık sebeplerini anlamış ve kendilerini adadıkları bu sevda adına her zorluğu göğüslemeyi bilmişlerdir. Söz buraya gelmişken, bu gayretlerinin bereketli semeresi olan, büyük bir organizasyondan söz etmek istiyorum. Türkçe olimpiyatları. Bu sene sekizincisi yapılacak olan büyük bir organizasyon. Yüz yirmi ülke katılacak. Dünyanın her yerinden birbirleriyle Türkçe konuşan insanlar bir aradalar. Türk insanı ve bir birleriyle dostlar ve dostluk adına çalışacaklar. Bu işi başaranlara hayran olmamak elde değil.

Şu dünyadaki en güçlü kişi/Güçlüğü yenendir/Şu dünyadaki en bilgin kişi/Kendini bilendir.
Bu dizeler de ait oldukları yeri böylece buluyorlar.

Caminin avlusunda oynayan çocuklara ve çocuklarıma bakıyordum. Birazdan çekik gözlerinden ve başlığından Türkî cumhuriyetlerden birine mensup ve zamanlama itibariyle Türkçe olimpiyatları için burada olduğuna kanaat getirdiğim biri geldi. Çocuklarla biraz oynadıktan sonra küçük oğlumun başını okşadı. Bir Afrikalı çocuğun “beyaz adam başımı okşadı” deyişi aklıma geldi. Gönüllüler hareketi dışında oraya gidenler, hep kötü izlenim bırakmışlardı ve bu Afrikalı küçük gördüğü sevgi karşısında şaşırmıştı. Tüm dünya insanlarının birbirlerine böylesi sevgi göstermesi hedefleri arasında olduğunu düşündüğüm bu hareketin Medeniyetler İttifakını gerçekleştirmesi Huntington’u haksız çıkarması ve bu son asrın hoşgörü asrı olması insan olarak dileğimdir. Ancak, bu şekilde insanların büyük ölçüde mutluluğa erişebileceğini düşünüyorum. Bu işi başlatanları, sürdürenleri seviyorum.

Şu son dörtlüğün yerini de böylece bulmuş oluyorum.
Şu dünyadaki en mutlu kişi/Mutluluk verendir/Şu dünyadaki sevilen kişi/Sevmeyi bilendir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder