“Kastamonu’da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler. "Bize Hâlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar" dediler. Ben dedim: Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah’tan bahsedip Hâlıkı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz. Meselâ, nasıl ki mükemmel bir eczahane ki, her kavanozunda harika ve hassas mizanlarla alınmış Hayattar macunlar ve tiryaklar var; şüphesiz gayet maharetli ve kimyager ve hakîm bir eczacıyı gösterir…” 1
Okuduğu bu sözler beyninde şimşekler oluşturmuştu. Bir anda karanlık dünyaları aydınlatacak kadar ışık her şeyi ayan beyan ortaya koymuştu. Şimdi ona düşen zamanında okuduğu dersleri tekrar gözden geçirerek Allah’ın varlığına götüren yeni kapılar aralamaktı. Anahtar cümle şuydu: Bütün ilimler Allahın varlığına bizatihi delildir. Peki, acaba buna fenni bilimler dışında sosyal ilimler de dâhil miydi? Misal dilbilgisi. Bir anda düşüncelere boğulmuştu. Beyninde fırtınalar esiyor. Sözcükler, cümleler sağa sola savruluyordu. Uçuşan bu düşüncelerin kaybolmasına gönlü razı değildi. İster istemez eli kâğıt, kaleme sarıldı ve düşüncelerini zapt u rabt altına almaya başladı. Evet, buna dil bilgisi de dâhildi.
Elinde kalem, önündeki kâğıda şunları yazıyordu: “Bütün dillerin gramerinde özne, yüklem ve tümleç gibi öğeler vardır. İş oluş bildiren kelimelere yüklem denir. Yüklemi gerçekleştirene ise özne diyoruz. Bir cümlede yüklem varsa muhakkak özne de vardır. Özne, ya cümlenin içinde geçmekte, ya da gizli özne durumundadır.” Problemin verilerini tek, tek yerlerine koyuyordu. Şöyle devam etti: “Kâinat var ve öncesi yok. Bir anda ortaya çıkmış ki; bu big bang olarak bilinir.” Bu cümleyi yazdığında, başından beri yanında bulunduğunu ve yazdıklarını okuduğunu fark etmediği kardeşi, yazdıklarına müdahale etti ve
-“Big bang teorisinden emin misin?” diye sordu.
-“Teori sağlam verilere dayanıyor. Şimdi o konulara giremem. Aklımdan geçenleri kaydetmem gerek. Yalnız, sana şimdilik yetecek bir şeyler diyebilirim. Yaşayan en ünlü bilim adamı Stephan Hawking şöyle diyor: “Bugün biliyoruz ki, kütlesel çekim kuvvetinin her zaman etkili olduğu sonsuz genişlikte durağan bir evren modeli olanaksızdır. Yirminci yüzyıl öncesi, evrenin genişlemekte ya da büzülmekte olduğunun hiç önerilmemiş olması, o zamanın genel düşün ortamı için ilginç bir saptama. Genel inanışa göre evren ya sonsuzdan beri hiç değişmeyen bir durumda varlığını sürdürmekteydi, ya da geçmişte bir anda az çok bugün gözlemlediğimiz biçimde yaratılmıştı.”
Başka bir yerde ise şöyle demektedir: “Evrenin genişlemekte olduğunun ortaya çıkarılışı 20. yüzyılın en büyük düşünsel devrimlerinden biridir. Bu günden geçmişe bakıldığında kimsenin bunu neden daha önce akıl etmediğine şaşmamak elde değil. Newton ve diğerleri, statik bir evrenin kütlesel etkiyle zamanla büzülmeye başlayacağını kestirmeliydiler.”2 Genişlemekte olan evren zamanda geriye gidersek tersine bir hareketle büzüşüp en sonunda sıfır hacme ulaşacak yani yok olacaktır. Diğer bir deyişle bir başlangıç ve yoktan bir var oluş söz konusudur. O halde bu başlangıcın bir başlatanı, bu var oluşun bir var edeni olması gerekir. Şimdi izin verirsen yazdıklarıma dönmek istiyorum.” dedi kardeşine ve anlattıklarını kâğıda da geçirdi.
Bir an elindeki kalemi bırakıp, bundan sonraki kısmı önce sana anlatmak istiyorum deyip, konuşmasına bıraktığı yerden devam etti. “Eğer yaşadığımız evreni yüklem kabul edersek ki ortada bir iş ve oluş mevcut ve inkâr edilemez durumdadır. Bu cümlenin gizli öznesi olmalıdır. Ya yüklem de yoktur, ya da özne vardır. Şimdi hayatı bir cümle olarak kabul edelim ve öğelerini sırayla yerlerine koyup, sorularını soralım. Cümlemizi en basit şekli ile şöyle kurabiliriz. Var etti. Bu yüklem cümlesine kim var etti? Sorusunu sorup özneyi bulduğumuz zaman cümle şöyle olur: O var etti. O yani birilerin dediği akıllı tasarım, bir başkalarının Nirvanası, daha ötekilerin Zeus’ları, Gök tanrıları, bu böylece devam edip gider. Adına kim ne derse desin bir yaratıcının varlığı mantık bilimi ile kabul edilmesi kaçınılmaz bir gerçektir. “Yahudi filozof Sadia, Hıristiyan filozof Bonaventure, Müslüman filozof Kindi ve daha birçok filozof bunun örneklerini vermişlerdir.”- Bir ipucu verip geçmek istiyorum.
1- Her var olmaya başlayan, başlangıcı için bir sebebe muhtaçtır.
2- Evrenin bir başlangıcı vardır.
3- O halde evrenin var olmaya başlamasının bir sebebi vardır”.3
Burada bir yaratıcının varlığını üstadın dediği gibi derslere kulak vererek Farabi’nin sınıflandırmasına göre4 bütün bilimlerden, ilimlerden önce gelen nasıl kullanılacağı bilinmeyince, hiçbir bilgiye ulaşılamayacak olan bilgi kapısının anahtarı dilden ve ikinci sırayı alan dil bilgisinden yola çıkarak bir yaratıcının varlığına ulaşmış olduk.” İş buraya geldiğinde kardeşi sözünü kesti.
-Yükleme sorduğumuz sorunun cevabı neden “onlar” olmasın? Şeklinde bir soru yöneltti.
“-Cümlenin öznesini o’nlar şeklinde yazmak dil bilgisi açısından mümkündür. Ancak bilinir ki; bir işe iki kişi karışsa karıştırır. Çok başlılık karmaşa oluşturur. Hayatın mükemmel düzeni ise karışıklığın olmadığının gösteriyor. Yani bize şunu anlatır O tek bir ilahtır ondan başka İlah yoktur. “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu.”5 “Saltanatında şeriki olmadığı gibi, icraat-ı rububiyetinde dahi muinlere, şeriklere muhtaç değildir. Emir ve iradesi, havl ve kuvveti olmazsa hiçbir şey hiçbir şeye müdahale edemez…”6 Şimdi nesneyi bulmak için yükleme şunu sormamızda gerekir, Neyi yarattı? Cevap: Kendi dışındaki her şeyi, mahlûkatı yarattı olacaktır. Başka bir deyişle hayatı yarattı. Burada cümleyi tekrar kuralım. “Kendisinden başka hiç bir ilah olmayan”7 O, hayatı var etti.
-O zaman bu cümlenin zaman ve yer zarflarını bulalım. Diyerek sözünü kesti kardeşi.
“-Bu durumda yükleme şu soruları sormamız gerekiyor. Nerede ve ne zaman yarattı. Mekân ve zaman biri olmazsa diğerinden söz edilmeyen biri fiziki diğeri izafi iki kavramdır. Zamandan söz edilmesi mekânın var olmasına bağlıdır. Hayatın var olması bütün oluşumları ile kâinatın yani mekânın var olması demektir. Başka bir deyişle mekân yaratılışla var olduğu için nerede sorusu askıda kalır. Aynı şekilde mekânsız zamandan söz edilemeyeceği için bu cümlenin yer ve zaman zarfı olmayacaktır. Yükleme nasıl sorusunu yöneltip cevabını beklediğimizde alacağımız cevap susmak olacaktır. Zira yaratmanın keyfiyeti, Yaratana ait bir bilgidir. “Bir şeyi dilediği zaman onun emri o şeye ancak "Ol!" demektir. O da hemen oluverir.”8
“Yaratan yani Halık’ın yaratma kudretinde Kadir ve bilgisinde Âlim olması elzemdir. Âlim bir yaratıcı hem Semi (duyan) hem Basir (gören)’dir. Ve baş döndürücü bir düzen içinde bir evreni hiçbir aksaklığa uğratmadan yaratıp ayakta tutmak bu vasıfların sınırsız olması, aynı zamanda da bahsettiğimiz yaratıcının Kayyum (varlığı ayakta tutan) ve Hayy (kendisi hayatta olan ve hayat veren) olmasını gerektirir. İlim aynı zamanda konuşma fiilini de gerektirdiği için yaratanın Kelim olması lazım gelir. Elbette varlığı yaratıp hayat veren ve o hayatı devam ettiren Kadir yarattığı canlıların ihtiyacı olan hava su yiyecek gibi ihtiyaçlardan, yıldızların ihtiyacı olan helyum gibi atomlara kadar her şeyi zamanında ve miktarınca temin etmiş olması gerekir ki rızık veren manasında Rezzak ismi bu ihtiyacı karşılamaktadır. Madem Rezzak’tır o halde merhametli bir zattır ki; yarattıklarına ihtiyaçlarını tam veriyor. O halde Rahman ve Rahim’dir Rahman, Rahim gibi isimlerle vasıflanmış bir yaratıcı Afuvv (affedici) Gafur (bağışlayıcı) Tevvab (tövbeleri kabul edici) olmalıdır.
Sözü uzatmadan konumuzun dışına da fazla taşmadan diyebilirim ki yaratıcı dediğimiz zat tüm vasıfları ile Kemal sahibi bir zat olmalıdır. Cemal ismine de buradan bir kapı açılır. Böylece bütün isimleri birbirine bakan, hangi ismini ele alırsak diğer isimlerine yol bulabileceğimiz ve bütün isimlerini ihtiva eden azam bir ismi Allah olan Halık’ı tanımış oluruz. Bu isimlerin bir yansıması da insanda vardır. Sen de kendini incelersen Rahmanın 99 ismine ulaşırsın. Bu isimler bildiğin üzere Esma-ul Hüsna’dır ve bize Kur’an-ı Kerim’de bildirilmiştir. O halde baştaki cümleyi şöyle tamamlayabiliriz: Esma-ul Hüsna olarak bize bildirdiği isimleri ile muttasıf olan Allah hayatı (tüm varlığı)var etti.”
Kardeşi yanından memnun ve tatminkâr ayrılırken, o başka bir ilim dalında varlık delillerini sorguluyordu.
1 Meyve risalesi altıncı mesele
2 Big bang. Caner taslaman
3 Big bang. Caner taslaman
4 Güneşimin önünden çekil A.Ali Ural
5 Enbiya 22
6 Mektubat 20.mektup
7 Neml 26
8 Yasin 82
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder